Tanrıların Tahtı Kommagene Krallığı ve Nemrut Dağı

Bugün ‘Tanrıların Tahtı’ olarak adlandırılan Nemrut Dağı’ndan ve orada tüm haşmeti ve gizemi ile birlikte yükselen Kommagene Krallığı’na ait görkemli anıtlardan bahsedeceğiz.Eşi görülmemiş devasa boyutlarda heykeller ve 2000 yıldır antik dünyanın gizemlerinde saklı kalan bir krallık ve onların ölümsüzlüğü hedeflemiş kralları I.Antiochos…

Adıyaman il sınırları içerisinde bulunan,1987 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne girmiş olan  Nemrut Dağı, aslında asıl ismi Anka Dağı olan Anti Toros dağ silsilesinin 2206 m yüksekliğindeki ‘Nemrut Zirvesi’ dir. Nemrut Dağı’nı bu kadar değerli yapan, üzerinde bulunan antik mezar, anıtsal heykeller, mimari kalıntılar ve benzersiz manzarasıdır.
Eski çağlarda dağın yamaçlarında hükümdarlık yapmış olan Kommagene Kralı I. Antiochos, tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek ve ölümsüzleşmek için, Helenistik Dönemin en görkemli kalıntılarını burada bırakmıştır.
Kommagene Krallığı nerede kurulmuştu? Coğrafyası nasıldı?

Günümüzde Kommagene Krallığı’nın çekirdeği olarak Adıyaman’ı ve ardından da Gaziantep ve Kahramanmaraş illerini de içine alan bir coğrafyayı kapsadığını söyleyebiliriz. Geçmişte  ise, batısında Kilikya yani Alanya’dan başlayıp doğuda Iskenderun Körfezi’nde son bulan bölge ile, kuzeyinde Kapadokya, güneyinde   Osrohone  Krallığı yani Urfa’daki Edessa Krallığı ve yine güneyinde Suriye   olan bölgede bulunuyordu.
Stratejik ve doğal kaynakları açısından çok önemli bir coğrafyada yer alan Kommagene Krallığı’nın bulunduğu bölge, Fırat Nehri geçitlerine ve ovalarına hakim bir noktadaydı.

Çünkü, tabiri caizse Ağrı Diyadin’den doğan babası Murat ve Erzurum Dumludağ’dan doğan annesi Karasu Nehir’lerinin Elazıg’da doğurduğu Fırat Nehri, eskinin doğu ve batısını birbirinden ayıran doğal bir sınır çizgisiydi.Yani Roma Dönemi’ndeki Mezopotamya ve Anadolu’yu birbirinden ayıran bir sınırdı. Doğusu Mezopotamya, batısı Anadolu’ydu. İşte bu tampon bölgede iki geçit noktası vardı. Bir tanesi Seleukia, yani Fırat Silifkesi ya da diğer ismiyle Zeugma ve diğeri de Samsat’tı. Ve Samsat,gelecekteki Kommagene Krallığı’nın başkenti olacaktı.Doğal kaynakları olarak inanılmaz Sedir Ormanları karşımıza çıkıyor.Bu Sedir Ormanları’nı daha çok Lübnan’da görürüz.Demek ki o devirde bu coğrafyada da Sedir Ormanları bulunuyordu. Asur gibi büyük uygarlıkların fazlasıyla ilgisini çekmişti.Bunun yanısıra, madenler ve özellikle demir madeni yönünden de cok zengindi.Asurlular bu zenginliklerinden dolayı ve cok önemli bir geçit noktası olduğu için bu coğrafyayı istememişler miydi?Bereketi sağlayanhırçın  Fırat,az da olsa taşımacılığı da izin veriyordu.Kelle denilen hayvan tulumlarının şişirilmesi ile oluşan sallarla taşımacılık yapılıyordu. Bölge,ayrıca Antik Çağ’da demirin doğduğu yer olarak geçer.Ve görürüz ki bu,halkın dinsel inancına da yansımıştır.Çünkü birçok yerde Zeus’u  elinde demirden yıldırımlar taşırken görürüz.
Kommageneliler kimlerdi? Tarihi ve kuruluşu nasıldı?

Kommagene Krallığı’ndan önce bu coğrafyada MÖ 2. bin yıllarında  Hititler’in hakim olduğunu görüyoruz.MÖ 1200’lerde tarihe Deniz Kavimleri Göçü diye geçen göçler sonucunda bu muhteşem imparatorluk yıkılır ve büyük bir kargaşanın sonunda Geç Hitit Beylikleri kurulur.Bunlardan en önemlileri Antep’te kurulan Karkamış Krallığı,Çukurova bölgesinde Que Krallığı, Maraş’ta Gurgum Krallığı ve Adıyaman Merkezli olarak Kummuh Krallığını görüyoruz.
İşte,Kommagene Krallığı’nın bulunduğu bu topraklarda takriben 11.yy da Kummuh Krallığı’nın hüküm sürmekte olduğunu görüyoruz.M.Ö.886 da bölgeyle ilgili yazılmış kayıtlara sahibiz.Ancak,yine görüyoruz ki, Kummuh Krallığı’nın sonu MÖ 700’lerde Asurlular tarafından getiriliyor.
SELEUKOSLAR VE KOMMAGENE
Ve M.Ö. 600′ lü yıllara gelindiğinde, bu toprakların,Babil’in eline geçtiğini görüyoruz.Sonrasında ise büyük Pers İmparatorluğu’nun egemenliğine girer.Ta ki, Makedonya’dan yola çıkıp Hindistan’a kadar,neredeyse tüm dünyayı ele geçirecek olan Büyük İskender’e kadar.Buyuk İskender, MÖ 336 yılından,323 yılına kadar Makedonya kralı olarak hüküm sürer ve MÖ 13 Haziran 323 yılında Babylon’da yani bugünkü Irak’ta ölür.

Ölüm döşeğindeki İskender’e komutanlarının sorduğu, kimi ardıl olarak bırakacağı sorusunu yıllar sonra, ünlü yönetmen Olıver Stone’un Büyuk İskender filminde onu canlandıran Colin Farrel yanıtlar.Ve ,‘En güçlünüzü’,der.’ Savaşın,bulun’’,demek istemiştir aslında…

Büyük İskender, o zamanlar bilinen dünyanın neredeyse tamamını işgal etmiştir.

Add a Comment

Your email address will not be published.